Geçen sayımızda size 35 yaş üstü kampçılarımızdan Handan Can Gökgöz’ün kamp anılarını aktarmıştık. Bu sayımızda da bir başka senior kampçımız Bülent Öztürk’ün kamp anılarını sunuyoruz sizlere.
Yazıma başlamadan önce bütün Gençtur ekibini , özellikle beni 60 yaşında tekrar kampçı olmak için cesaretlendiren arkadaşlarım Ali Alkan, Zafer Yılmaz ve Tahsin İskent’i saygıyla selamlıyorum. Oudemelon’da geçirdiğim zamanı hiç unutmayacağım. Kampçı arkadaşlarım; Maite, Lizet, Kees, Fleur.
Gençlik yıllarımdan beri hep gitmeyi isteyip te bir türlü fırsat bulamadığım Hollanda’ya acaba gidebilecek miydim? O zamanlar 22-25 yaşlarındaydım, şimdi ise 60 yaşındaydım. Acaba yapabilir miydim? Sırt çantası ve elinde uyku tulumu olan 60 yaşında birisi için çevrem ne düşünür diye düşünürken yakın çevremdeki arkadaşlarım “sen tecrübelisin, üstesinden gelirsin” diyorlardı. Bu beni öyle motive etti ki hemen o özlediğim kampçı malzemelerimi hazırlamaya başladım.
Bir tek sorun olabilirdi. Kampa katılacaklarla aramda olan yaş farkı. Bunu da şöyle çözdüm. Kampta biz bir aile gibiyiz. Genç kampçı çocuklar benim çocuklarım yaşında. Düşündüm beni başlarında bir büyük gibi görürlerse mesele yoktu. Ben de bu iradeyi sağladım. “Hava soğuyunca süveterlerinizi alın, terliyseniz soğuk su içmeyin, hava yağmurlu ise yağmurluğunuzu alın, bisikleti hızla sürmeyin, sağdan gidin” gibi telkinlerle aşırıya kaçmadan hem onları korumak hem de kampın genel gidişatında kamp liderine de yardımcı olmaya çalıştım ve bunda da kısmen de olsa başarılı oldum.
20 ağustos saat 16.00 Assen tren istasyonunda kamp liderimiz Maite ve diğer kampçılarla buluştuk. Bu organizasyonu yapan Hollanda orman bakanlığı yetkilileri de bizi almaya gelmişlerdi. İki araba ile kampın olacağı Oudemelon’a doğru yola çıktık. Yarım saatten sonra yüzlerindeki şaşkın ifade gitmiş, artık birbirimizle tanışma faslına girmiştik bile. Oudemelon Hollanda’da kültür mirası olarak kabul edilmiş korunması zorunlu olan bölgelerden bir tanesi. Orman bakanlığı buradaki “rancer” dediğimiz korucularla bölgeyi kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Gösterilen bölgeye çadırlar kuruldu. Ben çadır götürmediğimden hemen bir çadır tedarik edildi ve kuruldu. Daha sonra masa etrafında toplanıldı. Konuşmalar yapıldı. Benim İstanbul’dan aldığım Hacı Bekir lokumlarını seve seve yediler. Daha sonra Türk bayraklarının stilize edilmiş olduğu küçük anahtarlıkları hediye ettim. Çok hoşlarına gitti. Farklı bir ülke, farklı bir kültür, yeni insanlar.. Gerçekten çok heyecan verici.. Her şey yabancı, her gün yeni ve keşfedilecek yeni deneyim ve tecrübeler.
1.gün herkese bisiklet verildi. Orman bakanlığı yetkilisi Kees ile Zuidlagen’e gittik. Yolda Dolmenleri gördük. Bir restoran a vardık. Kek yedik kahve içtik. Tabi birer porsiyon bizi kesmedi ellerinize sağlık çok güzel olmuş diyerek birer tane daha yedik. Rancer Kees gittiğimiz yerlerin özelliklerini büyük bir nezaket ile anlatıp izah ediyordu.
Ertesi günü yavaş yavaş işe başladık. Kesilen otları traktöre yüklüyorduk. Liderimiz Maite gıdamız ile ilgili siparişleri aldı. Çalışma bitince yemek işine koyulduk. Bütün amacım bir kaç gün sonra yapacağım kuru fasulye ve pilavın lezzetli olmasını sağlamaktı. Ama 15 kişilik yemek yapmanın kolay olmayacağını biliyor ve bana yardımcı olacak kızlardan birini ayarlamaya çalışıyordum. Bu arada Tahsin de mailleri ile bana büyük destek oluyor fasulyeyi acılı yaparsam daha da beğeneceklerini söylüyordu. Acaba yanına turşuda alsam mı diye düşünürken uyumuşum.
Günler günleri kovalıyor zaman çok çabuk geçiyordu. Benden sonra Çinli çocuklar, daha sonra Rus sırasıyla Alman, İspanyol, İtalyan ve Hollandalılar yemek yaptılar. Ben biraz Çinlilerin yemeğinden çekinirken neyse şükür zehirlenen olmadı. Ama ilgiyi en fazla İtalyanların yaptığı pasta çekti.
Hafta sonu Groningen’e ve Kuzey Denizi’ne gittik. Sloganımız ‘’cross the border.’’ Kuzey Denizi turumuzu burada anlatmak çok zor. Ancak yaşayan bilir derler ya öyle. Şöyle kısaca, Amazon ormanlarındaki bataklıklardan nasıl canınız dişinizde geçersiniz bu da öyle bir şey. Bu heyecanı başka bir yerde yaşamazsınız, denemenizi şiddetle tavsiye ederim.Yanlız giderken yanınıza ip,halat,çekme halatı,takoz,şişme bot, emniyet halatı, almayı unutmayın.
Daha önce sevmediğim oyunlar, iskambil, tombala, dama, satranç… Hâlbuki ne kadar önemli ve zevkliymiş. İstanbul’a döner dönmez bir gitar kursuna katılıp çalgı çalmayı öğrenmeye karar verdim .
29.08.Pazartesi günü çok hoş bir traktöre bağlı uzunca bir römork ile (bizdeki Hop in, Hop out turistik gezi otobüsü gibi )işyerine çalışmaya gittik. Öğle yemeğimizi bir restoranda sıcak sebze çorbası, ekmek, peynir ve salam ve limonata olarak ikmal ettik.
Günler geçtikçe herkes kamptan ve birlikte olmaktan daha fazla zevk almaya başladı. Lizet (Rancer)bizleri guruplara ayırdı. Bizim grup bugün 52 adet kazık boyadı. Çok sıkı çalıştık. Projeyi başarıyla tamamladık. İş tamamlandı. İşi finanse eden gurup yetkilileri bizi pankek yemeğe götürdü.
Sonuçta 60 yaşında emekli olmuş biri olarak, yeni birilerini tanımış olmak hayatın sonsuz yeniliklerini yeniden tatmak, her tür zorluğun aşılabileceğini, dili – dini – yaşı farklı olsa da insanların birbiri ile ortak amaçlar doğrultusunda çalışabileceğini, sevip sayabileceğini bir kez daha görmüş oldum.
Hiçbir şey için geç değil… Yeni insanlar tanıyabilir yeni yerleri keşfedebilir yeni heyecanlar yaşayabilirsiniz. Korkmayın. Hayat düşündüğümüz kadar zor değil insanlar düşündüğümüz kadar sert değil. İyilik her kapıyı açıyor. Sizler de yapabilirsiniz. Yeter ki isteyin. Yeter ki ilk adımı atın. Gençtur’a gelin kapıdan girin. Göreceğiniz güler yüzler size doğru yolda olduğunuzu hissettirecek
Sağlıklı kalın,
Bülent Öztürk
01 Ekim 2016 – İstanbul